Bakan Tunç, AİHM’nin Yalçınkaya kararı hakkında yaptığı değerlendirmede, mahkemenin yerleşik içtihadından saparak önemli bir değişiklik yaptığını vurguladı. AİHM’nin bu kararıyla, açıkça delil değerlendirmesi yaparak ulusal mahkemelerin yetkisini aştığını ve hukuk kurallarının uygulanması ile delil değerlendirmenin incelemeye tabi tutulduğunu belirtti.
Bu değerlendirme, AİHM’nin kararının ulusal mahkemelerin işlevlerine müdahale ettiği ve ulusal hukuk sistemlerine karşı bir tutum sergilediği yönündeki kaygılarına işaret ediyor. AİHM’nin bu şekilde davrandığında, ulusal mahkemelerin hukuki süreçlerdeki yetkilerini sınırlayabileceği ve bu da ulusal yargı sistemlerinin bağımsızlığını etkileyebileceği endişelerini taşıyor.
“AİHM, Tarafsız Yargılama Yapmamıştır”
Tunç, “Hükümetimizin titizlikle sunulan ve defalarca itiraz edilen bir konu hakkında detaylı bilgilendirme sağlamış olduğu bir durumda, Türk Yargısı tarafından FETÖ üyeliği suçlamasıyla iki ayrı yakalama kararı bulunan bir kişiyi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde başvuranın temsilcisi olarak kabul etmiş olması, şüphesiz ki büyük bir endişe kaynağıdır. Bu kararın, tarafsız bir yargılamanın teminatı olan hukuka ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğu açıktır.”
“Türkiye, terörle mücadeledeki kararlılığını ulusal mevzuat ve uluslararası yükümlülüklere uygun bir şekilde sürdürmeye devam edecektir. Bu tür hassas konuların yargı süreçlerinde tarafsızlık ve adil bir şekilde ele alınması, uluslararası hukukun gerekliliklerine uygun olarak sağlanmalıdır. Hükümetimiz, bu tür durumlarda adil bir yargılamanın ve hukukun üstünlüğünün korunması hususundaki kararlılığını sürdürmektedir. Uluslararası arenada, insan haklarına saygı ve hukuki süreçlerin şeffaflığı konularında güçlü bir taahhüt sunmaktadır. Bu bağlamda, tartışmalı bir dava süreci, daha fazla uluslararası ilgi ve değerlendirmeyi beraberinde getirebilir.”